SORULAR
Bugüne kadar çiftliğimizi ziyaret eden konuklarımızdan gelen bazı soruları cevaplıyoruz.

Bize kendinizden kısaca söz eder misiniz?

Taner Aksel

1968 doğumlu. Istanbul Robert Kolej 1987 mezunu. 1991’de İ.T.Ü. inşaat mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra 1991-1993 yılları arasında ABD’de Ohio eyaleti Cincinnati Üniversitesi’nde ‘İnşaat Yapılarının Deprem Davranışının Tespiti’ üzerine yüksek lisans yaptı. 1994’te Türkiye’ye döndü ve kendi firmasını kurarak inşaat mühendisliği alanında yazılım geliştirme, eğitim, danışmanık hizmetleri verdi. 2008’deki küresel ekonomik krize yol açan insan davranışı ile yapıların deprem davranışı arasında benzerlikler bulunca iki yıl süren bir araştırma sonucunda, özellikle iklim değişikliğine dikkat çekmek üzere ‘Kritik Eşik’ kitabını yazdı.

Mevcut fosil yakıt tabanlı tüketim toplumunun doğaya ve dünyaya vermekte olduğu zararları görünce ve bu gidişatın sürdürülemez olduğunu farkedip, ‘sürdürülebilir yaşam’ üzerine araştırmaya girişti. 2010’da Bill Mollison’dan permakültür eğitimi alarak ‘Permakültür Tasarım Sertifikası’ sahibi oldu (Permakültür, bilinçli olarak, doğal ekosistemlerdeki gibi çeşitliliğe, denge ve dirence sahip ve tarımsal anlamda bereketli ekosistemler, yaşam alanları tasarlama ve sürdürebilme çalışmalarıdır).

Permakültür prensiplerini uygulayarak önce İstanbul Beykoz’daki evinin bahçesini doğal yöntemlerle kendi gıdasını üreten ve daha verimli bir şekle dönüştürdü. Ardından Bursa Uludağ’daki 14 dönümlük arazisinin permakültür tasarımını gerçekleştirdi ve 2011’den bu yana tamamen doğal malzeme ve yöntemlerle kendi kendine yetebilir bir yaşam alanı kurmaktadır. Belentepe Permakültür Uygulama ve Doğal Yaşam Çiftliği (belentepe.org) Temmuz 2013’te faaliyete geçmiştir. Çiftliğin amaçları: kendi ve yakın çevresi için doğal ve zengin içerikli gıdalar yetiştirmek/üretmek, permakültür eğitim ve uygulamaları gerçekleştirmek (toprağı zenginleştirme, su tutma, temiz enerji, doğal yapı mimarisi, atıkların geri dönüşümü, gıda ormanı, doğal gübre ve ilaçlar, v.b.) sürdürülebilir yaşama adım atmış ve adım atmak isteyen herkesle yardımlaşmak, paylaşmaktır.

Sürdürülebilir yaşamı yaygınlaştırmak üzere çeşitli çalışmalar yürütmektedir:

  • 2015: Bursa Osmangazi Belediyesi ile ‘Doğal Yaşam Parkı’ projesi
  • 2015: Bursa Osmangazi Belediyesi sponsorluğunda Permakültür Tasarım Sertifika kursu ile 125 kişiye eğitim
  • 2015: İstanbul’da 9 lise öğretmen ve öğrencilerine verilen Permakültüre Giriş ve Bahçecilik kursu
  • 2015-2016 kışı: İstanbul ve Bursa’da özellikle gençlere yönelik Sürdürülebilirlik ve Bahçecilik eğitimleri…

Sürdürülebilir yaşam için en önemli konuların başında enerji gelmektedir. Taner Aksel temiz enerji alanında da çalışmalar yapmaktadır. Güneş ve rüzgardan elektrik üretimi, ısı pompaları ile toprağın ısısını kullanarak binaların ısıtılması/soğutulması, atık sıvı yağların araçlarda yakıt olarak kullanılması çalışma konuları arasındadır.

Çiftliği nasıl kurdunuz, bugüne nasıl geldiniz, permültürle nasıl tanıştınız, kısaca bizimle paylaşır mısınız?

Belentepe Doğal Yaşam ve Permakültür Uygulama Çiftliği adını üzerinde kurulu bulunduğu Belentepe bölgesi’nden alıyor. Bursa Uludağ’ın güneybatısında, Bursa’nın içme suyunu sağlayan Doğancı Baraj Gölü manzaralı ve Nilüfer deresinin içinde aktığı vadinin güney yamacında yer alıyor. 730 metre rakımda bulunan çiftlikten civar köylere 15-45 dakikalık yürüyüşlerle ulaşılabiliyor (Mürseller Köyü 15 dakika, Tuzaklı Köyü 30 dakika ve Kirazlı Köyü 45 dakika). Uludağ Milli Parkı’na araçla 15 dakikada ulaşılabiliyor. Kayak merkezi ve hoteller bölgesine ise araçla 30 dakikada ulaşılabiliyor. Uludağ Milli Parkı içindeki  Kirazlıyayla ve Sarıalan bölgeleri hem yürüyüş hem konaklama, kamp için keyifli bölgelerdir. Bursa Merkez ve şehrin tarihi mekanları da araçla 30 dakika mesafededir. Ayrıca yine 45 dakika – 1 saat mesafede Keles ve Orhaneli yayla kasabaları da gezip görmeye değer.

1998’de Bursa Uludağ eteklerinde on dönüm bir arazi almıştım. Dedenin biri inşaat ustası, diğeri de çiftçi olunca her ikisinden de genler geçmiş oluyor. İnşaat mühendisi çıktım ve toprağı, toprakla uğraşmayı da seviyorum. Araziyi satın aldıktan sonra, buğday tarlası olan bu araziye üzüm ve meyve ağaçları diktik ama tamamen bilinçsizce. Yıllarca doğal tarım yapmaya çalıştım ve araziye kimyasal gübre veya ilaç sokmadım. Tabi bazı dönemlerde hastalıklar nedeniyle ciddi mahsul kayıpları da yaşadım. Uludağ’a birkaç haftada bir sadece hafta sonu gidebiliyordum. 2010 yılı iklim açısından garip bir yıl oldu. Haziran ayı boyunca hiç dinmeyen yağmurlar nedeniyle çilekler toprak üzerinde ve kirazlar ağaç dallarında çürüdü, küflendi. Ardından kuraklık geldi ve tüm yaz çok kurak geçti. Üzümlerin çoğunu kaybettim. Hatalar yapmıştım ve artık bir karar vermem gerekiyordu: ya doğrusunu öğrenip hataları düzeltecektim ya da araziyi başıboş bırakacaktım, mümkünse satacaktım.

Karar vermeden önce doğal tarım hakkında bir araştırma yapmaya giriştim. Bu konuda gerekirse yurt dışına gidip kurs almaya bile hazırdım. Ve yurt dışında doğal tarım kursu ararken memlekette, İstanbul’da verilecek bir kursla karşılaştım: ‘Permakültür Tasarım Sertifika Kursu’. İsminden hiçbirşey anlaşılmıyor ama kurs içeriği inanılmazdı: doğal tarım, doğal hayvancılık, gıda ormanı oluşturma, toprağı zenginleştirme, su tutma, doğal yapılar, atıkları geri dönüştürme, doğal gübreler, doğal bitki ilaçları v.b. Aradığımdan fazlası vardı bu kursta ve hemen kursa yazıldım. Kursu Bill Mollison adında 82 yaşında bir dede ile Geoff Lawton adında Bill Dede’nin çırağı veriyordu. Kursun ilk gününde ilk şokumu da yaşadım. Bill Dede bir tepe çizdi, tepe üstüne bir çubuk adam koydu, adamın yanına bir ev yerleştirdi ve dedi ki: “insanlar manzaralı, heybetli yerleri severler. Tepe üstüne çıkarlar, manzarayı beğenirler, orayı satın alırlar ve evi dikerler. İşte ondan sonra problemler başlar…” Bill Dede aynen benim durumumu anlatıyordu. Permakültür aslında sürdürülebilir / kendi kendine yetebilen yaşam alanları tasarımıdır. 2 hafta boyunca permakültür öğrendim. Her gün yepyeni bilgilere maruz kalıyor ve geceleri  o gün öğrendiklerimi düşünüp şaşırıyordum. Çünkü 40 yaşını geçmiş ve çok şey bildiğini sanan biri olarak, bu kadar kısa sürede bu kadar çok ve önemli bilgiye ulaşabileceğimi hiç tahmin edemezdim. Kursta aslında bir yol haritası veriliyor, hangi bilgiye nereden, nasıl ulaşılacağı veriliyor. Kurstan sonra kendini bu alanda geliştirmek kişinin kendisine kalmış. Eğer hayatının geri kalanında sürdürülebilir bir yaşam istiyorsan, artık ne yapman gerektiğini biliyorsun.

Kurstan sonra yoğun bir okuma, araştırma dönemi geçirdim ama bir yandan da hızla denemelere başladım. Kursun ertesi günü evimin bahçesinde malç (öğütülmüş ağaç dalları) ve kompost gübre yapmaya başlamıştım. Malç ve kompost bahçelerin olmazsa olmazıdır. Kompost gübre en zengin doğal gübredir ve bitkileri coşturur. Malç ise hem kompost yapmak için hem de toprağı örtmek için çok değerlidir. Permakültürde toprak sürekli olarak çapalanmaz – toprak bir kez ekilip, dikildi mi, üzeri malçla kaplanır ve yıllar boyunca da sürekli malçla kaplı kalır. Çünkü malç toprağı soğuklarda dondan korur, sıcaklarda su kaybını azaltır – böylece daha az sulama yapılır. Ayrıca malç yabani otların da çıkmasını önler.

Önceden bahçemin bir köşesinde ufak bir sera yapmıştım. Bill Dede kursa “eğer seranız varsa, kışın sera içine tavuk koyun. Tavuklar serayı ısıtır, seradan daha verimli kış yeşillikleri alırsınız” demişti. Hemen 7 tavuk aldım ve tavuk çiftliğimin başlangıcı oldu. Tavuklar Bill Dede’ye göre en faydalı hayvanlardı – hem serayı ısıtırlar, hem gübre verirler, hem yumurta ve et verirler, hem bahçedeki böcekleri yerler, hem tüy verirler… Permakültürde problem çözümdür. Evin kuzey bahçesi yosun tutmuştu çünkü çok az güneş görüyordu. Bill Dede’ye “burada ne yapabilirim” diye sorduğumda “mantar yetiştirmek için en ideal ortamdır” demişti. Kuzey bahçede ağaç kütükleri içine aşılanmış, çok lezzetli olan japon şitaki mantarları aşıladım ve kuzeyi mantar bahçesi yaptım. Bir yıl sonra kütükler üzerinde mantarlar çıkmaya başladı ve 10 yıl boyunca bu kütüklerden mantar yiyeceğiz.

Permakültür pratiğimi artırırken diğer taraftan da permakültürle ilgili onlarca kitabı okuyordum. Sanki yeniden öğrenci olmuştum ve yüksek lisans yapıyordum. Botanik öğrendim – çünkü bitkiler arasında çok önemli iletişim – paylaşım vardı. Kardeş bitkiler vardı ve birbirlerinin daha iyi gelişmelerinin sağlıyorlardı. Zararlı böcekleri uzak tutan, faydalı böcekleri çeken, toğrağı doğal olarak gübreleyen, toprağı havalandıran, toprak derinlerinden üst katmanlara mineral çıkaran, toprağın üstünü doğal olarak örten, diğer bitkilere gölge yapan, birbiriyle hiç anlaşamayan…. bitkileri öğrendim. Su tutma yöntemleri, doğal yapı malzemeleri, doğal yapı inşaa ve uygulama yöntemleri, atık suları temizleme, aquaponiks ile topraksız tarım ve su kültürü/ balık yetiştirme ve daha birçok konuda okudum.

6 ay içinde evimin bahçesi tamamen şekil değiştirmişti ve bazı dergilerde (Eko IQ, RC Quarterly…) yazı konusu oldu. Ardından Uludağ arazisinin permakültür tasarımına başladım ve 2011 Eylül’ünde Uludağ’da ilk çalışmalar başladı. İlk yıl su tutma ve toprağı iyileştirmeye konsantre olduk. İkinci yıl çiftlik altyapısını inşa etmeye başladık. 2013 yazında çiftlik meydana gelmişti. Orman haritasında Belen mevkii diye geçen bölgeden ismimizi aldık ve ‘Belentepe Çiftliği’ni açtık.

Permakültür Nedir?

Permakültür veya ingilizcesi olan permaculture, ‘permanent agriculture’ yani ‘kalıcı’ ve ‘tarım’ olarak ta tanımlanabiliyor; ‘permanent culture’ yani ‘kalıcı insanlık kültürü’ olarak ta tanımlanabiliyor.

Permakültür, bilinçli olarak, doğal ekosistemlerdeki gibi çeşitliliğe, denge ve dirence sahip ve tarımsal anlamda bereketli ekosistemler tasarlama ve sürdürebilme çalışmalarıdır. Arazi ve insanların ahenk içinde var olması; gıda, enerji, barınma gibi insan temel ihtiyaçlarının sürdürülebilir ve etik bir şekilde karşılanması hedeflenir.

Permakültür, sürdürülebilir yaşama doğru ilerlemek için çok etkili ve başarılı bir sistemdir. Özünde bugüne kadar dünyanın türlü bölgelerinde başarıya ulaşmış olan doğal yaşam ve üretim sistemlerinin bir sentezi bulunmaktadır.

Dünya çapında binlerce permakültür projesi yürütülmektedir (http://permacultureglobal.org/). Ülkeler ve Birleşmiş Milletler birçok permakültür projesini desteklemektedir.

Permakültür çalışmaları ölçeklenebilir. Kentlerde balkonlarda, çatılarda gıda üreten ufak bahçelerin kurulmasından, kendi başına yeten doğal çiftliklere, eko-köylere ve bozulmuş, bozkırlaşmış, çölleşmiş geniş alanların yeniden canlandırılmasına kadar çok geniş alanlarda önemli ve etkili çözümler sunar.

Permakültür sayesinde doğaya duyarlı ve gelecek nesilleri düşünen insanlar için takip edebilecekleri bir yol haritası belirlenir. Erişilebilecek ve uygulanabilecek basit çalışmalar anlatılır, öğrenilir ve yapılır. Böylece dönüşüm başlar ve daha yaşanabilir bir dünya için umut canlanabilir.

Neler yapıyor, ne tür ürünler üretiyorsunuz? Ürettiklerinizi insanlara da ulaştırıyor musunuz?

15 dönümlük arazinin yarısı üzüm bağı, yani temel ürünümüz üzüm. Bahçelerimizde 15+ değişik yeşillik üretiyoruz (marul cinsleri, çin lahanaları, ıspanak, pazı, tere, hardal, roka…) Ayrıca türlü sebzeler ama içlerinden biri iklime çok iyi uydu – tomatillo. Ülkemizde pek bilinmez ama ‘salsa verde’ denen çok lezzetli bir sos yapılır, ayrıca salatalarda, yemeklerde de kullanılır. Çok özel ‘salsa verde’ sosumuzu üretiyoruz. Çiftlikte ayrıca tavuk, kaz, ördek, koyun var ama az sayıda, ailenin ihtiyaçları için.

TaTuTa Çiftliğiyiz

Tatuta’ya katıldığımızdan beri sürekli yurt içinden ve yurt dışından gönüllüler geliyor. Gönüllüler ile birlikte bahçecilik yaparız (kompost, malç, EM gübre, ekim/dikim, bakım…). Çalışmalar sırasında sürekli permakültür uygulamaları yapıldığından – iş yapılırken permakültür açısından önemi ve nelere dikkat edilmeli gibi türlü konuları uygularken anlatırız. Böylece gönüllüler ayrılırken oldukça geniş bilgi almış olurlar.

Mutfak ve temizlik işleri için görev dağılımı yaparız, herkes bir vazife alır, yapar. Akşamları hep birlikte mutfakta, kubbe evde veya ateş karşısında muhabbet edilir, müzik yapılır. Taş evdeki kütüphanede doğal yaşam ve permakültür üzerine birçok kitap bulunur, isteyen boş vaktini kütüphanede geçirebilir. Civarda türlü yürüyüş parkurları vardır. Ayrıca Bursa merkeze 30 dk. Ve Uludağ zirveye de 20 dk. mesafedeyiz, isteyen boş zamanda gezebilir.

Çiftlikte sürdürülebilir yaşama dair düzenlediğiniz atölyelerden söz eder misiniz?

Permakültür ve sürdürülebilir yaşam kursları 2-5 gün arasında değişir. 2 günlük kursta temel bilgiler verilir (permakültür nedir, niye önemlidir, dünyanın mevcut durumu, sürdürülebilirlik, permakültür tasarımı ve Belentepe örneği, bahçecilik, toprak iyileştirme, su tutma, doğal yapılar, temiz enerji, geri dönüşüm..) Ayrıca türlü atölyelerimiz vardır: mantar üretim, peynir, ekmek yapma… Yazları gençlik ve çocuk kampları da düzenleriz.

TaTuTa sayesinde bugüne kadar yaşadıklarınızı öğrenebilir, sisteme dair önerilerinizi alabilir miyiz?

TaTuTa özellikle yurt dışından gönüllülere ulaşmamıza aracı oldu ve çiftliğimize gelen yabancı gönüllüler hem çok iyi insanlar çıktı hem bize yeni bilgi beceriler kattılar hem de çifliğimiz daha da şenlendi. Çok güzel ve keyifli bir tecrübe, TaTuTa’ya müteşekkiriz.

Aslında yeni katıldığımız için belki de yapılıyordur, bilemiyorum ama tüm TaTuTa çiflik sahiplerini bir araya getirseniz ve tanışsak, tecrübelerimizi, bilgilerimizi paylaşsak çok iyi olur.

Yarınlara dair neler düşlüyorsunuz, hedeflerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Belentepe çiftliği daha çok genç, yapacağımız, yapmak istediğimiz çok şey var. Gönüllülere ihtiyacımız var ama onlara verebileceğimiz de çok şey var. Tüm bilgi ve tecrübelerimizi herkesle paylaşmak isteriz ki hem bizim çiftliğimiz hem de diğer bahçeler, uygulamalar, çiftlikler daha başarılı, üretken olsun.  İlk hedefimiz çiftliği mümkün olabildiğince dirençli ve kendine yeten bir hale getirmek. Daha 2-3 yıl bu alanda yoğun çalışmalarımız devam edecek. İkinci hedefimiz de vakit buldukça çiftlik dışına çıkıp benzer uğraşlardaki dostlara yardım edebilmek. Çiftlik düzene girdikçe bizim de ikinci hedef için daha fazla vaktimiz olur ve diğerlerine daha fazla faydamız dokunur diye umut ediyoruz.

Çiftliği nasıl ziyaret edebiliriz?

Çifliğimize habersiz gelmeyin, çat kapı gelenleri kabul etmeyiz, ayrıca çiftliğin kapalı olma ihtimali de vardır, onca yolu boşa gelmiş olabilirsiniz. Çiftlikte işlerimiz hiç bitmez; yoğun koşturma arasında gelen ziyaretçilerle ilgilenmek, çiftliği gezdirmek, neyi ne amaçla, nasıl yaptığımızı anlatmak ta zaman alır – hatta ancak 2 günlük kursla anlattığımız zaman bir miktar anlaşılır. Bir iki saatlik ziyaretler çoğu zaman yetersiz ve faydasız da kalıyor. Çiftliği tanımak isteyenler için günü birlik gezi/şenlik günlerimiz var veya aktivitelerimize bekleriz.

Belentepe çiftliği’nde sadece aktivite dönemlerinde önceden kayıt olmuş misafirler/kursiyerler kabul edilir, yeme, içme ve konaklama imkanı sunulur. Pansiyon veya lokanta gibi bir işletme değiliz. Sadece sürdürülebilir yaşamı anlatmaya çalıştığımız aktivitelerde ziyaretlere açığız.

Çiftliği tanımanın en güzel yollarından biri gönüllü olarak çiftlik çalışmalarında yer almaktır. Gönüllüleri kabul ettiğimiz dönemler:

  • Erken bahardan Haziran sonuna kadar.
  • Eylül-Kasım arası dönem.

Gönüllü çalışmaları, başvuru formu için aktiviteler sayfamızı ziyaret edin.

Çiftlik Aralık-Mart arası kış döneminde kapalıdır.

İstanbul gibi bir metropolden sonra, böyle bir çiftlikte yaşarken hiç zorlanmadınız mı?

Şehir ve çiftlik hayatları çok farklı, öncelikler farklı. Şehirde iyi yaşayabilmek için mümkün olabildiğince çok para kazanmaya odaklanılır. Kırsalda yaşam toprağa, emeğe, üretime bağlıdır. Toprağa bakarsan bereketini alırsın ama bitmeyen bir çaba da gerektirir. Tembel işi değildir, zordur. Ama şehre göre hayat çok daha basittir, öncelikler çok daha belirgindir (zamanında tohum atma, sulama, bakım…) ve hayat doğaldır. Çiftliği uluştururken çok zorlandık ve zorlanma hiç bitmeyecek. Ama çok daha doğru, doğal bir hayatın parçası olduk ve bu bize büyük bir mutluluk, huzur, keyif veriyor. Şehir hayatında gittikçe kaybolan değerler bunlar…

Belentepe Çiftliği’nde nasıl bir hayat var? Bir çiftlikten beklediğimiz her şeyi burada bulabilir miyiz?

Çiftlik hayatı kolay değildir çünkü şehrin aksine kırsalda çok az şey hazıra gelir. Sürekli yetiştirilmesi gereken emek yoğun işler: tohumlama, fideleme, kompost gübre yapımı, bahçe bakım, hayvanlar bakım, binalar bakım, yemek, temizlik, gıda üretim, kurslar, atölyeler, kamplar… Belentepe aktiviteleri ve eğitimleri de olan bir uygulama, araştırma çiftliğidir. Üniversite hocaları, ziraat, mimarlık, mühendislik öğrencileri, aileler, yerli yabancı gönüllüler gelip gider; birlikte çalışmalar yürütülür.

Gönüllülerden beklediğiniz katkılar neler?

Gönüllüler iş dışında nasıl çiftlikte ve çevresinde nasıl vakit geçiriyorlar? Gönüllüler ile birlikte bahçecilik yaparız (kompost, malç, EM gübre, ekim/dikim, bakım…). Çalışmalar sırasında sürekli permakültür uygulamaları yapıldığından – iş yapılırken permakültür açısından önemi ve nelere dikkat edilmeli gibi türlü konuları uygularken anlatırız. Böylece gönüllüler ayrılırken oldukça geniş bilgi almış olurlar.

Mutfak ve temizlik işleri için görev dağılımı yaparız, herkes bir vazife alır, yapar. Akşamları hep birlikte mutfakta, kubbe evde veya ateş karşısında muhabbet edilir, müzik yapılır. Taş evdeki kütüphanede doğal yaşam ve permakültür üzerine birçok kitap bulunur, isteyen boş vaktini kütüphanede geçirebilir. Civarda türlü yürüyüş parkurları vardır. Ayrıca Bursa merkeze 30 dk. Ve Uludağ zirveye de 20 dk. mesafedeyiz, isteyen boş zamanda gezebilir.

-Teknoloji çağının insanları olarak biz sadece tüketmeye alıştık. Televizyon, bilgisayar bağımlısı insanlar olduk ve evlerimize kapandık. Son zamanlarda da yavaş yavaş doğal yaşama ilgi başladı. Yeniden doğaya mı dönüyoruz? Alternatifimiz var mı? İnsan nüfusu çoğalmaya ve tüketim artmaya ne kadar devam edebilir? Dünyamızın sınırları var, doğanın sınırları var. Kısıtlı miktarda temiz su, temiz hava, temiz toprak, temiz doğa var.

Çiftlikte verdiğim Sürdürülebilir Yaşam kurslarında bu konuları anlatırken bir deneyden de bahsederim:

Bir test tüpüne tek bir bakteri koyarsın. Bu tüp içinde bakterinin gelişmesi, çoğalması için gerekli besinler vardır. Bakteri dakikada bir çoğalmaya başlar ve 1 saat sonra test tüpü tamamen bakteri ile dolmuştur. Tüpte artık yiyecekleri gıda kalmaz ve topluca ölürler. Kursiyerlere sorarım: ‘Sizce kaçıncı dakikada tüpün yarısı bakteri ile doluydu? Akıllı birileri çıkar ve cevaplar: 59. Dakikada. ‘Peki tüpün dörtte biri kaçıncı dakikada bakteri ile doluydu? Cevap: 58. Dakika. Bakterilerin herbiri bir insan olsa ve akıllı bir tanesi 58. Dakikada diğerlerine dönüp sorsa: ‘Ya arkadaşlar bizim yapmakta olduğumuz davranışta bir yanlışlık var, böyle giderse 2 dakika sonra hepimiz öleceğiz.’ Diğer bakteriler ‘bu herif kafayı sıyırmış’ derler ve eklerler ‘ya oğlum baksana daha engin alanlar var çoğalabileceğimiz. Hala %75 boş. Sen bu saçmalıklarınla ortalığı karıştırma, bize bırak. Bak ne güzel yaşıyoruz. Kontrol bizde, merak etme sen.’ Tabi bakteriler böyle düşünecek zekaya sahip değiller…

Bizler insanlık olarak bu kısıtlı dünyada aşırı çoğaldık, doğal kaynakları aşırı tükettik, doğayı kirlettik. Yaşam kaynağımız olan suyu, toprağı, havayı kirlettik. Ne zaman bu gerçeği farkedeceğiz? Çok geç olmadan farkedebilecek miyiz?

Sürdürülebilir bir yaşam için işimiz çok mu zor?

Şehirlerdeki yaşam çok mu kolay? diye sorayım. Ne ödünler veriyoruz bir bakalım: kirli hava, kirli su (neden artık plastik bidonlardaki sulara mecbur bırakıldık?), artan trafik, sağlıksız gıda, beton ormanları, kalabalık, toplumsal huzursuzluk, haksızlık, adaletsizlik gibi türlü insanlararası sorunlar… saymakla bitmez. Doğada bunların hiç birine yer yok çünkü o şekilde yaşamını sürdüremezsin. Doğada tüm canlı yaşamı ve sürdürülebilirlik; canlılarını çeşitliliği, birbirine fayda, paylaşım, denge ve döngü üzerine kuruludur. Çeşitlilik zenginliktir. Çok çeşitli canlı türleri olan doğal sistemler her türlü soruna karşı daha dirençli olurlar. Canlı türlerinin birbirlerine fayda sağladığı, paylaşımın daha çok olduğu sistemler de daha güçlüdür, dirençlidir. Böyle sistemler doğal bir dengeye ulaşırlar ve bir ahenk içinde yaşamlarını sürdürürler. Bu ahenk sağlandığında yaşam kolaylaşır, zenginleşir. Doğa bizim yaşam kaynağımızdır ve eğer öğreticimiz olursa, çözümü de görebiliriz. Yukarıdaki paragraftaki ‘canlı’ kelimesi yerine ‘insan’ı koyun. Tüm canlılar ve doğa ile insanların ahengini oluşturmaya çaba gösterin. İşte o andan itibaren yaşam gerçekten kolaylaşmaya başlar. Belentepe’deki yaşam gittikçe kolaylaşıyor, güzelleşiyor. Sürdürülebilir yaşam mümkün, yeter ki artan sayıda insan çaba göstermeye başlasın. Burada da güzel bir hikayeyi paylaşmak isterim:

Bir gün ormanda yangın çıkmış, tüm hayvanlar kaçışırken, ufak bir kuş gagasına yakındaki dereden iki damla su alıp, yangının üstüne atmış. Bunu gören hayvanlar ‘amma da aptalsın, sanki senin taşıdığın iki damla suyla yangın sönecek mi?’ diye dalga geçmişler. Kuş onlara dönüp şunu söylemiş: ‘Ben kendi payıma düşeni yaptım, eğer siz de kendi payınıza düşeni yaparsanız, o zaman yangının sönmesi için bir ihtimal doğar!’

Belentepe dışında başka projeleriniz var mı, gelecekte neler yapmayı planlıyorsunuz?

Belentepe sadece başlangıç. Ömür ve zaman yettiğince çaba göstermeye devam. Kendi çocuğum için, tüm gelecek nesiller için bu bir borçtur. Biz Belentepe ile yangına 1-2 damla su attık, şimdi daha çok su taşıyacak kişileri bulmak, anlatmak, öğretmek, öğrenmek, büyümek. Sıradaki çalışma kendimizin, yakın çevremizin ‘temiz, sağlıklı, doğal gıda’ temini. Çevremizde türlü sorunlar var, görüyoruz ve birçoğunu çözmek için gücümüzün yetemeyeceğini de biliyoruz, ümidimiz/direncimiz kırılıyor. Ama birçok sorunun temelinde ‘sürdürülemez yaşam tarzı’ var. ‘Bizler de problemin bir parçasıyız.’ Önce bunu görüp kabullenmemiz ve ardından ‘çözüm olmak’ için çaba göstermemiz gerekir. Erişebileceğimiz, gerçekleştirebileceğimiz ve hemen, direkt olarak bize faydası olacak bir problemi çözmeye çalışmak yapabileceğimiz en akıllı, faydalı iş olacaktır.

‘Temiz, doğal gıda temel hakkımızı’ istiyoruz ve bunun için kendimiz çaba göstereceğiz!

Çiftlikte herşeyi üretemeyiz ama çevre köylerle, üreticilerle yardımlaşma, paylaşma ile daha fazla doğal gıdayı üretip şehirli dostlara ulaştırabiliriz. Şimdi bu alanda çalışmalarımız yoğunlaştı ve tüm dostlarla bağlantı kurup üretici ile tüketiciyi bir araya getireceğiz. Bu çalışmada çok faydalar görüyoruz, ‘çözüm’ için en güzel başlangıç olduğuna inanıyoruz ve çaba gösterecek dostlara erişmeye çalışıyoruz. Bir de bizimkine benzer projeler yapmak isteyen, yapmakta olan dostlara destek olmaya başladık. Bilgi, beceri, kaynaklarımızla diğerlerinin projelerine türlü destekler veriyoruz: temiz enerji kurulumları, arazi tasarımı, doğal yapı inşası, v.b. Bizi belentepe.org’dan takip edin, dost ağımıza katılın, yangına 1-2 damla da siz atın…